“Oraya dokunma, mikrop kaparsın.”
“Düşen yemeği yeme, pis oldu.”
“Köpeğe dokunma, hastalık bulaşır.”
“Bitki eve alınmaz, toz yapar.”
“Eğri sebze alma, düzgünü varken neden?”
Bu cümleleri duymayan kaldı mı? Aşırı hijyen ve kusursuzluk arayışıyla örülü bu sözler, artık sadece bireysel alışkanlıklarımızı değil, gezegenin geleceğini de etkiliyor. Bu yazıda, hijyen saplantımızın ve yeme alışkanlıklarımızdaki değişimin, sürdürülebilir yaşama ve doğayla olan bağımıza etkilerini detaylı biçimde inceleyeceğiz.
Modern yaşam, “ne kadar steril, o kadar iyi” mantığı üzerine kurulu. Oysa araştırmalar, çocuklukta toprakla, hayvanlarla ve mikroorganizmalarla temasın bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ortaya koyuyor.
Bu düşüncenin bilimsel adı: Hijyen Hipotezi.
Kaynak: Strachan, D.P. (1989). Hygiene Hypothesis.
Aşırı hijyen takıntısı; alerjilerin, otoimmün hastalıkların ve hatta ruh sağlığı bozukluklarının artışıyla ilişkili. Aynı zamanda, doğayla olan temasımızı azaltarak, sürdürülebilir davranışların önünü kesiyor.
Bitkilere “toz yapıyor”, hayvanlara “hastalık bulaştırıyor” diye yaklaşmayan bir toplum, doğayla olan bağını koparmıştır. Oysa sürdürülebilir yaşam tarzları, doğayla yakın teması ve onunla iş birliğini gerektirir.
Doğaya temas etmeyen çocuklar, doğayı sevemez. Sevmediği bir şeyi ise korumaz.
Araştırma: Lohr & Pearson-Mims (2000) - Ev içi bitkilerin psikolojik faydaları.
“Yere düşen yemek yenmez.”
“Tabağın dibi yenmez.”
“Eğri sebze alınmaz.”
“Bir gün bekleyen yemek atılır.”
Bu cümleler sadece kibarlık değil, gıda israfının kodları. Kusurlu meyve-sebzeyi tüketmeme, fazla üretimi çöpe atma, tarihi yaklaşan ürünleri satmama gibi nedenlerle her yıl milyarlarca ton gıda çöpe gidiyor.
Kaynak: FAO, 2011 – Global Food Losses and Food Waste
Kampanya örneği: Ugly Produce Movement
Bu israf, sadece ekonomik değil, ekolojik bir krizdir. Çünkü üretim sürecinde kullanılan su, toprak, enerji ve emek de israf edilmektedir.
Toplumun dayattığı "temiz insan, iyi insandır" algısı, bireyleri doğal süreçlerden uzaklaştırıyor. Oysa doğa, tozlu, topaklı, kokulu ve bazen düzensizdir.
Doğaya uyum sağlamak, onu sterilize etmek değil, onunla yaşamayı öğrenmekle mümkündür.
Hijyenin temizlik değil, ayrışma ve kopuş anlamına geldiği noktadayız.
İlkel insanlar yemek yeme işini; açlık, enerji ihtiyacı ve hayatta kalma dürtüsüyle yapıyordu. Aynı zamanda bu anlar sohbet, paylaşım, iş birliği ve bağ kurma anlamına geliyordu. Yani yemek araçtı, amaç değil.
Bugün ise insanlar:
Sıkıldığı için,
Yorulduğu için,
Kaçmak için,
Dizi izlemek için,
Stres atmak için
yiyor.
Artık insanlar sohbet ettikleri için yemek yemiyor, sohbet etmek için yemek yiyor.
Yemek yemenin amacı değişti. Bu değişim, yalnızca bireysel sağlığı değil, gezegeni de etkiliyor. Çünkü bu duygusal açlık; aşırı tüketimi, gereksiz üretimi ve doğa yıkımını da beraberinde getiriyor.
Kaynaklar:
Fischler, C. (1988). Food, self and identity
Rozin, P. et al. (2006). The psychological role of food in society
Hijyen, israf ve tüketim saplantıları, bizi doğanın özünden uzaklaştırdı. Gerçek sürdürülebilirlik; doğaya karşı savaş açarak değil, onunla uyumlu yaşayarak mümkündür.
Bu da çamura basmak, tabağın dibini sıyırmak, çarpık domatesi seçmek, düşen yemeği üfleyip yemekle başlar.
Doğayı korumak için önce doğaya dokunmamız gerekir.
Strachan, D.P. (1989). Hayatın erken dönemlerinde mikrobiyal maruziyetin bağışıklık sistemini nasıl etkilediğini gösteren Hijyen Hipotezi.
Gustavsson, J. et al. (2011). Global Food Losses and Food Waste, FAO.
Ugly Produce Movement (ABD ve AB'de yürütülen çarpık ürünleri koruma kampanyası).
Gilbert, J.A. et al. (2018). Dirt is Good: The Advantage of Germs for Your Child’s Developing Immune System.
Lohr, V.I., & Pearson-Mims, C.H. (2000). Bitkilerin iç mekân konforuna etkisi üzerine çalışmaları.
Fischler, C. (1988). Food, self and identity.
Rozin, P. et al. (2006). Yiyeceklerin kültürel ve psikolojik rolü
https://x.com/DohrnovaTurrina
https://www.instagram.com/dohrnovaturrina/
https://www.linkedin.com/company/dohrnovaturrina/
https://www.youtube.com/@dohrnovaturrina